29 Aralık 2010 Çarşamba

Kendimi öldürmem gerek...

Benjamin Button misali, yaşlandıkça görünürde gençleşmek değil aslında yaptığım şuan. Tam tersi, gün geçtikçe bünye olarak 3 yıl 3 yıl geriye doğru götürmek bilinçaltını. Bazı şartlar olgunlaştığında veriyorum şoku, bünye kendini 2 yıl öncesinde hissediyor mesela. Böyle böyle hep geriye hep geriye. Hafızayı değil, bünyeyi, dünyayı algılama hissini götürüyorum geriye. 31.12.2010 sabahı çekiyorum fişini bünyemin kısa bir süreliğine sadece. İntihar değil, kendimi öldürüyorum, benliğimi değil, karakterimi değil. Neyi öldürüyorum bilmiyorum tam olarak, hayat prensiblerimi desem ı-ıh. Kararlarım desem ı-ıh. Hislerim desem ı-ıh. Bende bilmiyorum. Ama birşeyler ölücek ve o gün yeniden doğacak.

Değişmeyi denedim, değiştim... aslında değiştirildim bir bakıma, değişmeye zorlandım, acı çekmemek için. Olay değişmede değilmiş onu anladım. Olay aslında bazı şeyleri bitirmekmiş. Yani öldürmek. Şuan sanki sevdiğim insanla buluşmak için gün sayıyormuşum gibi hissediyorum. Ya da yıllarca beklediğim bir seyahate çıkacakmışım gibi. Kalbim çarpıyor birinden hoşlanıyormuşum gibi. Heyecanlıyım. Sabırsızım. Benim hayatımda herşey çabuk başlar çabuk biter. Aşk, iş, vs. vs. Çünkü geleceğini 1 saniye içersinde ve sadece bir "evet" sözü ile değiştiren biriyim. Kızamıyorum kendime "neden bu kadar çabuk oluyor şeyler?" diye.

Çok şey oldu bu yıl hayatımda, sevdim, sevildim, aşık oldum, ağladım, depresyona girdim, akıl sağlığım bozuldu, vücut sağlığım bozuldu, inancım gitti, özgüvenim gitti, neşem gitti, keyfim gitti, hayatım gitti... sonra biri daha çıktı karşıma, onu tam sevemedim, tam hoşlanamadım, tam değildi hiç bir şey... eeh sıkıldım, hep aynı şeyleri yazıyorum habire, neyse geçiyorum bu dönemi... Sonra bazı şeyler boka sarmaya başladı. Evrenin dengesi kıçıyla güldü bana. Tesadüf üzerine tesadüf, şok üzerine şok, saçmalık üzerine saçmalık. Sapıttım mı? Evet.

Bu blog'da ilk yazımda "dinlemesini bilirsen, en aptaldan bile bir şey öğrenebilirsin" demiştim. Doğru, "şey"e sürülecek aklı olmayan biri mesela bana "insanlara verdiğim değerin sonsuza kadar sürmeyeceğini" öğretti. Ne ironiktir ki bunu bana dolaylı yoldan öğreten insanın aslında ne kadar boş ve salak biri olduğunu gösterdi kendisi, yaptıklarıyla. Şimdi porno yıldızı gibi dolaşıyor etrafta. Evet, bazı değerler, kendi taşıdıkları değeri kaybedebiliyor göz göre göre, sözler, duygular, düşünceler, hepsi gelip geçici. Asıl gerçek olan, ne düşündüğün değil, ne söylediğin değil, ne hissettiğin değil, ne yaptığındır. Ben artık bazı şeyler düşünmeyeceğim. Ben artık bazı şeyleri söylemeyeceğim. Ben artık bazı şeyleri hissetmeyeceğim. Ben artık bazı şeyler yapacağım. Seni, sen yapan, ne yaptığındır. Diğer herşey hikaye...

Beni bu yıl tek yıkan şey, kalbim harekete geçtiği zaman aklımın sapıtması, çalışmıyor işte çalıştıramıyorum kafayı. Zehir gibi çocuk, oluyor sana Yiğit Özgür Deli'si... Kafa basmıyor yahu birinden hoşlandığım zaman, göremiyorum, düşünemiyorum, anlayamıyorum.

Hem körkütük aşık olup hemde cin gibi kafayı kullanabildiğin bir macerada bana eşlik etmek ister misin?


Not: Bayardır yazmıyordum, bayağıdır da KafadanCAN yapmıyordum. İyi oldu. Yazı yazdım, sırada KafadanCAN var takipte kalın.

Hiç yorum yok: